Serçelerin Ölümü - Kadir Daniş
Kadir Daniş ismini, yakın bir zamanda düzenlenmeye başlanan Necip Fazıl ödüllerinin, ilk eserler kategorisinde duydum. Ödül törenleri, festivaller vs. aslında hiç de hazzetmediğim bir tanışıklık türüdür ancak asıl odak alanımın şiir olması sebebiyle biraz daha az işittiğim alanlar olabiliyor. Bu alanlara dair ise genellikle birkaç kere kulağıma çalınmış yahut klasikleşmiş isimlere temas edebiliyorum. -Günümüz okurunun çıkmazları- Bu sebeple entelektüel çıkışını yeni yeni gerçekleştirdiğine inandığım Kadir Daniş’e uğramam biraz zamanımı aldı. Kadir Daniş’in ödülü alırken yaptığı konuşma da bir dipnot olarak zihnimin köşesinde yer ettiği için biraz daha erkene alma gereği duydum.
İlk okumamı, yazarın üçüncü kitabı olan “Serçelerin Ölümü” ile yaptım. Yazarın mutfağına girmek, entelektüel kapasitesini anlamak adına kronolojik bir başlangıç tercih ettim. Öncelikle kitabın arka kapağındaki tanıtım metnini paylaşmak isterim lakin böyle “özlü” bir metni “özetleme” saygısızlığına girişmeyeceğim.
Mümkün dünyalarda normal olan, her şeyin kötüye gitmesidir. Serçeler ölür, ağaçlar kurur; yağmur bereket değil, sel getirir; güneş ısıtmak için değil, kavurmak için doğar. Ve dünya denen gebergâhın hengâmesinde, insan kendisiyle yeterince kavgalıysa, bazen aynalar çatlar. O çatlaklara gözünü diken insan hayatında ilk defa aynada etini değil de ruhunu; suretini, suratını değil de kendini görür. Ölerek, vazgeçerek, kendini öldürerek doğar. Kadir Daniş Serçelerin Ölümü adlı romanında, kızı ölen bir adamı anlatıyor. Bir ah çekiyor, dövünüyor. Çünkü ölenle ölünür, çünkü yaşamak bir suç gibi üstümüze kalır ve çünkü: “Bir insanın ölü doğması mantıklıdır. Ama bir insanın yalnızca sekiz saat yaşamasının hiçbir izahı olamaz.”
İnsanın dünyaya adımını attığı an kadar eski bir tarihe sahiptir “ıstırap” tarihi. Bu tarihsellik içerisinde tüm mevcudatın da ortak, en büyük ısdırabı “ölüm”dür, hiç şüphesiz. Ölümler içerisinde ise en farklı yere sahip olanı “evlat” olmalıdır… Evlat, doğumundan ölümüne dek yavru bir kuştur ebeveynleri için. İnsanlar genellikle ebeveynlerini kaybettiklerinde büyürler çünkü. Bağlamın dışıdır orası ve artık kendi uçuşlarından sorumludurlar. Kimi şahan, kimi akbaba, kimi de serçe olur. Ne kadar uzağa uçarsa uçsun, hangi vadileri aşarsa aşsın, evlat yavru bir kuştur tüm baba ve anneler için. Sendelemesi, kanadının bükülmesi, doruklara tırmanması veya gaddar bir avcıya dönüşmesi de bir kuş yüreğine sığdırılanlardır…
Ölü Kuşlar Senfonisi / Erdi Demir
Tüm kuşlar içinde ise “Serçe”… Kadir Daniş, bu eserinde kendi serçesini anlatıyor bizlere. Bu serçenin sekiz saatlik uçuş denemesini, dünyada bulunmuş olmanın en net ve en sansürsüz ıstırabını anlatıyor. Gaddar, taşlaşmış, kaskatı yürekleri bile açacak, ılık bir su gibi damarlarımıza yürüyecek esaslı bir hikayeden söz ediyor. Okur, yüreğine konmaya çalışan bu serçenin sıcaklığından ve gerçek bir profesyonel gibi damarları, kola paralel kesebilme soğukluğundan nasibi alacaktır diye düşünüyorum.
Serçelerin Ölümü, Klasik tabirle “bir solukta” ve hatta bir serçe soluğunda bitecek hacimde bir eser. Hacminin aksine anlattıkları “kuş kadar” diyemeyeceğimiz kapsamlılıkta bir eserdir.
Bazı roman kahramanları, romanın ilk sayfasından son sayfasına kadar yaşama imkanı edinir. Kapağın ötesine geçme imkanı bulamaz. Ancak Serçelerin Ölümü’nde Koray, o incecik kağıtlardan sıyrılıp geceleyin tavanı izlerken, hastane koridorunda yahut mezarlıkta açan bir gülde tekrar kendini gösterebilecek bir karaktere dönüşüyor. Bu yönüyle Koray’ın bir serçe olup kitaptan ötelere uçtuğuna inanıyorum. Yanımda gezdirdiğim roman kahramanlarından biri olacaktır.
Teknik düzeyde birkaç noktaya temas etmek istiyorum. Kadir Daniş’in ilk eserlerinden biri olması sebebiyle hikaye boyunca kullandığı -şaşırtıcı düzeydeki- yetkin üslubun hep bir yerde, bir şekilde bozulacağına inandım. Bu düşüncemi Türk takımlarının Avrupa maceralarıyla bağıntılayarak anlatmak isterim. Türk takımları dünya devleriyle yaptıkları müsabakalarda bazen çılgıncasına bir başlangıç yapar, ağzımızı açıkta bırakır ve sonrasında yediği üç golle eve dönerdi. Daniş’in romanı, aksine Alman takımlarının, ilk dakikadan son dakikaya kadar aynı tempo ve disiplinle oynadığı oyun stilini çağrıştırdı. Kontrollü, ne yaptığını bilen ve ne olursa olsun sakin. Doğrusu “gençlik” ve “yetkinlik” sözcüklerinin, aynı cümlenin içerisinde kullanılabileceğine inandırdı beni, var olsun.
Benim için, dikkat çekici noktalardan birisi de cümle mimarisi oldu. Tek bir kitaptan -anladığım- kadarıyla Daniş, klasik edebiyatla fazlasıyla haşır neşir olmuş ve bunun üzerine çeviri faaliyetlerinden edindiği geniş kelime portföyüyle, dili incelikli bir şekilde kullanabilen bir yazar görüntüsü veriyor. Tam zamanında ve tam anlamıyla, mütevazi ancak yer yer ışıltılı bir anlatımla sözü hiç yormuyor. Aynı kelimelerin döngüsünden kurtarılmış zengin bir anlatım söz konusu.
“Politically correct” meselesinde ise, kullandığı üslup ve bağlam çerçevesinde herhangi bir kimseye, hesap vermesini gerektirecek bir durum göremiyorum. Benim kanaatim, “isyan” söz konusu olduğunda, doğru kabul edilen hiçbir şeyin esamesi okunamaz veya söz konusu bile olamaz.
Sözün özü, net, güzel bir hikaye.
Bir sonraki durağımız Yeryüzü Blues, iyi okumalar.
24 Ocak 2024